Milas Belediyesi’nin geleneksel Sanat Edebiyat Günleri’nin 10.’su, 20 Eylül Cuma akşamı başladı. Bu yılki Sanat Edebiyat Günleri’nin konusu, Milaslı ünlü besteci Zeki Duygulu idi.
Cuma akşamı saat 20:00’de, Aşkıdil Akarca Sahnesi’nde “Lirik Sözün Bestecisi Zeki Duygulu Sempozyumu”nun ilk oturumu yapıldı. Moderatörlüğünü Halim Şafak Şanlıdağ’ın yaptığı sempozyumun ilk oturumunun konuşmacıları Hakan Cevher, Zeki Coşkun, Hüseyin Avni Kunduracıoğlu idi.
Saygı duruşu ve İstiklâl Maşı’nın söylenmesiyle başlayan oturum öncesi bir konuşma yapan Belediye Başkanı Muhammet Tokat, bütün katılımcılara teşekkür ederek başladığı konuşmasında, 10 yıldır sürdürdükleri ve daha da sürdürecekleri Sanat ve Edebiyat Günleri’nde, Milaslı ünlü şair, yazar, bilim insanı ve müzisyenleri sempozyum konusu yaparak ve bu çalışmaları kitap halinde belgelendirerek, Milas tarihine önemli bir arşiv oluşturduklarını, sadece yetiştirdiğimiz değerlere vefa gösterme değil, gelecek nesillere de bu birikimi aktarma işlevini yerine getiriyor olmaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi. Etkinliklerin isim babası ve ilk günden beri moderatörlüğünü yürüten ve kitapları derleyen ve yazan Halim Şafak Şanlıdağ’ın büyük katkıları olmaksızın bu çalışmaların gerçekleşemeyeceğini belirterek, ayrıca teşekkür etti.
Sempozyuma katılan akademisyenlerden, hemşehrimiz Zeki Duygulu ile ilgili belki de bilmediğimiz pek çok şeyi öğreneceğimizi belirten Başkan Tokat, “şahsen ben bu açıdan sunumları çok merak ediyorum” dedi.
Katılımcılara ve sempozyumun gerçekleşmesine katkıda bulunanlara tekrar teşekkür eden Başkan Tokat, bu arada, gelecek yılın Sanat Edebiyat Günleri’nin konusunun ise ünlü karikatüristimiz Turhan Selçuk olacağını belirtti ve sözü, oturumu başlatmak üzere Halim Şafak Şanlıdağ’a verdi.
Halim Şafak, birinci oturumun konuşmacılarını çağırmadan önce, son 10 yılın kısa bir değerlendirmesiyle konuşmasına başladı ve sonuçta ortaya önemli bir külliyat çıktığını belirterek, Başkan Tokat’ın sözlerine atıfla, “ben çalışırım, ama bu çalışmaları, şimdi olduğu gibi Milaslılara aktarmak ve basılarak gelecek kuşaklara ulaştırılacak bir arşiv haline getirmek, Sayın Muhammet Tokat’ın çabaları olmasaydı, mümkün olamazdı” diyerek, destekleri için teşekkür etti.
Daha sonra konuşmacıları masaya davet etti.
İlk konuşmacı Hakan Cevher, müzik tarihi araştırmacısıydı ve bir sürprizle gelmişti. Zeki Duygulu’nun şimdiye kadar bilinmeyen iki bestesinin orijinallerinin, bu bestelerin güftesini yazan Fahriye Akşit’in varisleri tarafından kendisine verildiğini belirterek, yansıya yansıtarak gösterdiği notaların dizilişine göre, bunun aslında Zeki Duygulu’nun yeni bir makam çalışması olması nedeniyle, ayrı bir öneme sahip olduğunu belirtti.
“Milaslı Zeki Duygulu” başlıklı konuşmayı ise, “Sırt Çantamdakiler” köşesiyle gazetemizde de yazan Milaslı hemşehrimiz Hüseyin Avni Kunduracıoğlu yaptı. Zeki Duygulu’nun Milas’taki konserini anlatan Kunduracıoğlu, daha sonraları adına türkü yazılan “Bodrum Hakimi” Mefharet Hanım’ın da Bodrum’dan arkadaşlarıyla konseri izlemeye geldiğini ve Zeki Duygulu’nun ünlü şarkısı “Uslu Dur Kadınım Çıldırtma Beni”yi söylemesi sonrası, ayağa kalkarak şarkıyı tekrar istemesini ve Zeki Duygulu’nun o şarkıyı o gece üç kez söylemesini anlatarak, Mefharet Hanım’ın Bodrum’a döndükten sonraki gece, kendisini asarak yaşamına son vermesini anlatarak, “belki de..” denilebilecek hikayesini nakletti.
Daha sonra konuşan müzik yazarı Zeki Coşkun, “Erken Dönem Kültür Endüstrisi ve Zeki Duygulu” başlıklı konuşmasında, Zeki Duygulu’nun müzik kariyeri boyunca, şimdiki gibi bestecilerin telif hakları söz konusu olmadığından, bestelerini söyleyen pek çok ünlü sanatçı gibi para kazanamadığını, bu nedenle daha çok gazino ve pavyonlarda sahne alarak, ya da Anadolu Turneleriyle geçimlerini sürdürmeye çalıştıklarını belirtti. O dönem Odeon Plak’ta taş plağının çıkmasının da önemli olduğunu belirten Zeki Coşkun, bu sempozyumun yapıldığı 20 Eylül tarihinin önemli bir gün olduğunu, bu gün çocukların Küresel İklim Grevi’nin dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de yapıldığını anlatarak, insanlığın dünya çapında olduğu gibi ülkemizde de pek çok alanda büyük bir çürüme ve erozyonu yaşadığını belirtti ve kültürel erozyonun da aynı parallelde sürdüğünü belirterek, “bu gün burada kültürümüzün bir parçasının öne çıkartılarak, irdelenmesini yaparak, aslında bu erozyona da karşı duruyoruz, bu açıdan bu 20 Eylül günü ayrı bir önem kazanıyor” dedi.
Aralarda, moderatör Halim Şafak Şanlıdağ’ın Zeki Duygulu hakkındaki irdelemeleri sonrası, sempozyumun ilk gün etkinliği, Şirvan Güneri, Cengiz Kılıç ve Gülay Tuncer’in Zeki Duygulu’nun parçalarından bir demet sunmasıyla sona erdi.
Halim Şafak Şanlıdağ’ın moderatörlüğünü yaptığı sempozyumun ikinci gecesinde konuklar, Özgün Arda Nural, Abdullah Akat, Selçuk Küpçük, Hasan Özgen ve Zeki Duygulu’nun ilk eşinden olan oğlu Metin Duygulu idi.
78 yaşındaki Metin Duygulu, sempozyum sonunda, Milas Türk Musikisi Derneği sanatçılarının sazları eşliğinde, babasının üç şarkısını seslendirdi. Kendisi de sanatçı olan Metin Duygulu, babasının eserlerini, yaşı nedeniyle zorlanarak icra ederken, yıllar sonra babasının eserlerini seslendiriyor olmanın heyecanı ve mutluluğu içindeydi.
Sempozyumdaki konuşması içinde de, çok kısa kimi anekdotlar paylaşmakla yetindi.
Özgün Arda Nural ve Abdullah Akat, ikinci gündeki konuşmalarında, Zeki Duygulu’nun ikinci eşi ve Karadeniz türküleriyle ünlenmiş Hamiyet Duygulu ve O’nun Karadeniz Türküleri Seslendirdiği Taş Plaklara dair görüşlerini paylaştılar.
“1950’ ve 1960’lı Yılların Türkiyesi’nden Zeki Duygulu’ya Bakmak” başlıklı konuşmasında ise Selçuk Küpçük, 1950 -1960 yıllarının Zeki Duygulu’nun en başarılı ve verimli yılları olduğunu belirtti.
Hemşehrimiz ve Zeki Duygulu’nun aynı zamanda akrabası olan ünlü yönetmenimiz Hasan Özgen ise konuşmasında, O’nu tanıdığında kendisinin oldukça küçük olduğunu belirtti ve bu nedenle çok kayda değer anılar olmadığını belirterek, ancak O’nun yaptıklarından ve başarılarından hep haberdar olduklarını belirtti. Hasan Özgen konuşmasında, bir küçük kentin, geçmişteki değerlerini unutmamasının önemini anlatırken, hafızasını kaybeden toplumların, önemsemeyen toplumların bir tür toplumsal demans hastası olmaya mahkum olduğunun altını çizerken, şehirleşmenin artarak büyümesinin de bu hastalığı beslediğini belirterek, bir düşünürün, “şehirler insanları yok etmek için büyütülüyor” saptamasının altını çizerek, bunun maalesef bir gerçeklik olduğunu kaydetti.
Moderatör Halim Şafak Şanlıdağ’ın, iki gün süren sempozyumda ele alınan konuları özetlemesi sonrası, etkinlik, Metin Duygulu’nun babasının üç bestesini seslendirmesiyle son buldu.